FROM THE BLOG

Hürriyet, Alpay Demirci Röportajı


Her ne kadar aralarında mesafeler de olsa kentler arasında sıkı bir bağ vardır ve bu bağ sosyal, ekonomik ve kültürel temeller üzerine kurulmuştur. Kentler arasındaki bu iletişim ve mobilite kentler arasındaki fiziksel, sosyal, kültürel ve ekonomik bariyerleri ortadan kaldıran “küreselleşme” adıyla karşımıza çıkmaktadır. Küreselleşme kentleri direkt olarak etkilediği gibi kentler arasında bir rekabet ortamı da yaratmaktadır. Bu rekabete ayak uydurabilmek ve diğer yaşanabilir şehirler arasında bir adım öne çıkmak için kentler her zaman en popüler kent olma çabası içinde olmuşlardır.

Bu popüler kent olma yarışmasında başarılı olmak, diğer kentlerden farklı olabilmek için şehirler çekici, prestijli, kimliği olan simgesel kentsel ve mimari mekânlar ve yapılar içermelidir. Simgesel ve kimlikli şehir yapısı kentsel çevrenin kalitesinin fiziksel olarak arttırdığı gibi sermaye ve iş gücünün elde edilmesinde de en önemli etmenlerden biridir. İstanbul’u buna örnek olarak gösterebiliriz. Daha fazla işgücü ve sermaye daha fazla ekonomik ferahlığı beraberinde getirmektedir. Bu da yeni iş olanakları, yeni sektörler ve yeni ürünler yaratılmasına sebep olmaktadır. Birbiri içine geçmiş bu çevrimsel etkileşim bir şehrin fiziksel olarak yeniden şekillenmesine neden olacaktır.

İşte bu küreselleşme ve küreselleşme paralelinde kenti yönetenlerin popüler kent olmak için ortaya koymuş oldukları kentsel politikalar ve söylemler, fiziksel, ekonomik, sosyal, ekonomik, kültürel, teknolojik gelişmeler ve bu gelişmelerin, değişimin sonuçlarından olan kentler arasındaki rekabetin mimari yansımalarından biri de gökdelenlerdir.

Sözlük anlamı ile otuz ya da daha çok katlı yapı tanımı getirilmekte ve İngilizce skyscraper ( göktırmalayan, göktırmalayıcı ) kelimesinin Türkçe karşılığı olarak dilimizde kullanılmaktadır.

Mimarlığın amacı kullanıcı ihtiyaçlarını maksimum düzeyde karşılayan en güzel, en yaşanabilir ve en duyarlı tasarımı sürdürülebilirlik kavramı içinde eriterek elde etmektir. Bu nedenledir ki mimar tasarlamış olduğu yapılar ile kente ve kentliye karşı birinci derecede sorumludur. Tüm bu sebep-sonuç ilişkileri paralelinde yüksek yapıların mimari çözümlerine sadece bina ölçeğinde değil kent ölçeğinde de bakmakta fayda olacaktır. İmar planlarında yüksek yapı yapmaya izin veren tanımlar ve kriterler belirlenirken o bölgeye ait kentsel altyapı(ulaşım, trafik…) hizmetlerinin de bu bölgede nasıl olacağı düşünülmelidir. Bu konuda en büyük görev ulusal ve yerel yönetimlere düşmektedir. Aslında yerel yönetimler, tasarımcı, özel ve kamusal teşebbüsler, sivil toplum örgütleri ve halkın arasındaki işbirliği en doğru yaklaşım olacaktır.

Yüksek yapılar kentin sahip olduğu ekonomik gücün göstergesidir. Günümüzde yüksek yapıların kullanıcı profiline ve alışkanlıklarına bakıldığında bu yapılarda yaşayanların ekonomik anlamda daha güçlü olduklarını ve bu yapılarda yaşama ya da çalışma istek ve amaçlarının, bu gücü göstermek istemlerinden kaynaklı olduğunu söyleyebiliriz.Sahip oldukları prestij  ve imajı, yüksek yapının sahip olduğu imajı ve saygınlığıyla aynı potada eritip daha da güçlü görünme çabası…

Tasarımının temelinde mimari ve kentsel ölçekte bir kent simgesi yaratma düşüncesinde olan yüksek yapıların, diğer bir deyişle odağında kent ve kentlinin olması ve bu iki öğenin sembolize edilmesi gibi bir anlayışla yola çıkılması sözkonusudur.Fakat bu anlayış, yüksek yapıların kullanıcı profili ile çelişmektedir. Bu nedenledir ki yüksek yapıların tasarımın başarısı sahip olduğu ticari kimliğin yanında kente ve kentliye ayırdığı kamusal mekanların niteliği ile ölçülmelidir.

Mimarın sorumluluğu da bu noktada başlamaktadır.Başarlı bir proje ortaya koyabilmek için disliplinler arası bir çalışma ortamı oluşturulmalı ve bu ortam içerisinde her disiplin ( mimar, mühendis, şehir plancısı, gayrimenkul danışmanları, reklam danışmanları ) sahip oldukları bilgi ve becerileri birleştirmelidir. Mimar ise bu ortamda birleştirici ve bütünleyici kimliğiyle en önde yer almalıdır.

Yüksek yapıların kentlinin zihninde ettiği yeri anlamak için şöyle bir önermede bulunmak yanlış olmayacaktır.Bir kentteki tüm yüksek yapıların adlarınının söylemek belki mümkün olmayacaktır ama o kentteki tek bir yüksek yapının adını duyduğumuzda hangi kent olduğu ağzımızdan bir çırpıda çıkacaktır.